Boğaziçi Innovative Team kurucuları Anıl Seyrek ve Can Bilgen ile Innovative Team, inovasyon kültürü ve üniversite-iş dünyası iş birliklerini konuştuk. Zaman ayırdıkları için kendilerine teşekkür ediyoruz.
Öncelikle sizleri kısaca tanıyarak başlayabilir miyiz?
Anıl Seyrek: Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde okuyorum, son sınıftayım. Boğaziçi Innovative Team ve Innovative Academy’nin kurucularından biriyim, bunların dışında bizim bölümdeki IoT-Blockchain Araştırma Grubu’nun üyesiyim. Ayrıca bir süredir BlockLearn adında bir girişim üzerinde çalışıyorum.
Can Bilgen: Ben de Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret bölümünde okuyorum, son sınıftayım. Boğaziçi Innovative Team’i ve Innovative Academy’yi Anıl’la birlikte kurduk. Ben şu an daha çok okulu bitirmeye odaklanmış durumdayım. Derslerden arta kalan vaktimde UNICEF projelerine yardımda bulunuyorum. Ayrıca yaz stajlarımı kurumsal şirketlerde yaparak iş dünyasını daha yakından gözlemliyorum. Zaten ilkokuldan beri birbirimizi tanıyoruz. Lisede birlikte proje yaptık, ayrıca okul içinde birçok faaliyetin yürütücülüğünü üstlendik. Üniversiteye geçince daha kapsamlı ve etkili çalışmalar yapmayı hedefledik ki bu da bizi şu an bulunduğumuz noktaya getirdi.
Boğaziçi Innovative Team’in kurulma sürecini anlatabilir misiniz? İnovasyonu nasıl tanımlarsınız? Özellikle web sitenizde yer alan manifesto nasıl oluştu?
Can Bilgen: Üniversitedeki 2. yılımızda, yani biz 1. sınıftayken Intertech firmasının düzenlediği “Code The Bank” isimli dijital bankacılık konulu yarışmada 1. olduktan sonra takım halinde çalışmanın önemini anladık ve C-113 Innovative Team’i kurduk. 2016 yılının başlarında çalışmalarımızın okul genelinde etkili olması için yenilenme kararı aldık ve takımımızın ismini Boğaziçi Innovative Team olarak yeniledik.
Anıl Seyrek: Yenilenme sürecinden önce nasıl bir yapılanmayla hareket etmemiz gerektiği üzerine bolca çalıştık. Bu konuda Cornell University Student Project Teams, Harvard Innovation Lab, Stanford Epicenter, MIT Innovation Teams gibi başarılı örnekleri inceledik.
Bize göre inovasyon; yüzleştiğimiz sorunlara yenilikçi, barışçı, doğaya ve insana saygılı çözümler üretmektir. Yani her yeni teknolojinin inovasyon adı altında olduğu gibi kullanılması bizim için doğru değil. Teknoloji ve bilim hatalar yapmayı sever; bu hatalardan dersler çıkararak ilerlemek, gerektiği yerde vazgeçebilmek oldukça önemli.
Can Bilgen: Evet, zaten web sitemizdeki manifesto da bu detaylardan esinlenilerek oluşturuldu. Manifestoyu yazmadan önce dikkat etmemiz gereken 10 önemli noktayı belirledik, bunlar kavramsal olarak şöyle: bilgi, öğrenme, objektiflik, kolaylık, sürdürülebilirlik, teknoloji, inovasyon, üretim, hayat-sanat uyumu ve doğaya saygı. Bu kavramları belirledikten sonra manifestoyu yazmamız da zor olmadı.
İnovasyon kültürünü geliştirmek üzere 3 öğeye vurgu yapıyorsunuz: deneyimsel öğrenme, disiplinler arası çalışma ve öğrenci merkezli olma. İçinde olduğumuz Endüstri 4.0 çağında bu ögelerin önemini nasıl değerlendirirsiniz?
Anıl Seyrek: Bildiğiniz üzere modern eğitim sistemi, endüstri devriminden sonra toplumla teknoloji dünyası arasında ortaya çıkan bilgi farkını kapatmak için düşünülmüş. Yaşadığımız çağda da Endüstri 4.0 ile, dijital toplum ve yapay zekâ gibi daha önce hiç karşılaşılmamış kavramlar hayatımıza girdi. Bilgiye erişmenin daha kolay olduğu fakat daha karmaşık şeylerin öğrenilmesi gereken böylesi bir zamanda deneyimsel öğrenme konseptine daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Okullar, insanlara birlikte çalışma ve üretme yeterliliğini kazandırmak zorunda. Öğrenim hayatı bittiğinde ne yapacağını bilmeyen, daha da kötüsü çözüm üretmekten habersiz insanların kendine de topluma da faydalı olamayacağını düşünüyoruz. Bu sorunu çözmek için atılması gereken adımların ilki, öğrencilik sürecinin deneyim kazandıran bir yapıya dönüşmesi ve sürekliliğin sağlanması olmalı. İnternetten neredeyse her şeyi öğrenebildiğiniz bir ortamda takım çalışması ve disiplinler arası yaklaşım gibi eksikliklerin giderilmesi oldukça önemli. Endüstri 4.0 çağında da bu yaklaşımın fark yaratacağına inanıyoruz.
Farklı organizasyon ve platformlarla iş birliği içinde oluşturduğunuz Boğaziçi Makers projesinin hikâyesini dinlemek isteriz. Hedefleriniz neler, şu anda proje nasıl ilerliyor?
Can Bilgen: Boğaziçi Makers, Toplum Gönüllüleri Vakfı ve Amerikan Büyükelçiliği’nin desteğiyle başlattığımız bir eğitim projesiydi. Projenin ilk dönemi bittikten sonra, her zaman yaptığımız gibi, daha kalıcı bir oluşuma ihtiyaç olduğunu düşündük. Bu amaçla öğrenci merkezli bir eğitim takımı olan Innovative Academy’yi kurduk. Innovative Academy çatısı altında, yeni nesil teknolojileri/konseptleri disiplinler arası bir şekilde öğretmeye çalışıyoruz.
Anıl Seyrek: Burada şöyle bir detaydan bahsetmek lazım: Innovative Academy olarak yapmaya çalıştığımız şey en yeni nesil teknolojiler üzerine çalışmak. Böylece eğitmen olacak öğrencilerin öğretecekleri şeyleri deneyerek öğrenmeleri mümkün olabiliyor. Yani okul içindeki öğrencilerin yeni nesil teknolojileri öğrenmesi için gerekli imkânları sunarken, bilgi akışının okul dışında da devam etmesini sağlıyoruz. Örneğin, Innovative Academy’nin ve elbette Boğaziçi Innovative Team’in yakın zamandaki odak konularından bir tanesi blockchain. Türkiye’de ilk defa blockchain eğitim programı hazırladık; bu sayede hem kendimiz öğreniyoruz hem de daha önce bilinmeyen kavramlar üzerinde çalışma imkânı yaratıyoruz. Bize göre inovatif olmak da böyle bir şey zaten.
Boğaziçi Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi’nin kuluçka girişimleri arasında yer alıyorsunuz. Ofis sizi hangi konularda destekliyor?
Can Bilgen: Öncelikle açık ofiste çalışma alanı sağlıyorlar, bu bizim için oldukça önemli. Çünkü hem çalışmalarımızı yürütebileceğimiz hem de toplantılarımızı gerçekleştirebileceğimiz bir ofisin varlığı işleri oldukça kolaylaştırıyor. Ayrıca resmi veya özel kurumlar karşısında daha itibarlı bir konumda görünmemizi sağlıyor. Bunun dışında okul içinde ya da sektörde ulaşmamız gereken insanlar ve kaynaklar olduğu zaman TTO yetkililerinin kapısını çalıyoruz, eksik kaldığımız noktalarda yardım istiyoruz. Onlar da yardımcı olmaktan çekinmiyorlar.
Son olarak, öğrenci-akademi-endüstri iş birliğine dayalı bir çalışma biçimini öne çıkarıyorsunuz. Buna benzer iş birlikleri üniversite kültürü ve öğrenciler için nasıl kazanımlar getiriyor?
Anıl Seyrek: Az önce de bahsettiğimiz gibi okullar, insanlara birlikte çalışmayı ve iyi bir hayat inşa etmeyi öğretmeli. Öğrenci-akademi-endüstri iş birliği Boğaziçi Innovative Team gibi oluşumların değil, okulların görevi olmalı aslında. Ancak şu anda bu iş birliği yeterli seviyede değil, biz de bu açığı kapatmak için uğraşıyoruz. Özellikle üniversiteler insanların sadece diploma aldıkları bir kurum olmamalı. Çünkü bugün öğrenci olanlar yarının dünyasını şekillendirecekler. Birlikte üretmeyi, yenilikçi çözümler bulmayı ve bunları sürdürülebilir yapmayı başaran insanlar çok daha iyi bir dünyada yaşamamızı sağlayabilir. Bu bakımdan üniversite kültürüne, öğrencilerin gelecekteki başarılarına ve endüstride faaliyet gösteren kurumlara faydalı olacak bir katkı sunmuş oluyoruz.